Bütün nebîler, mutlaka Allah’ın resûlüdür. Kur’ân-ı Kerim’de buna dair hiç istisna görülmemiştir. “Bütün resûller de nebîdir.” sözü Kur’ân-ı Kerim’e tamamen ters düşer.
İşte bu tersliği ifade eden âyetlerden ikisi En’âm-130 ve Hacc-75’tir. Çünkü bu âyetlerde meleklerden, cinlerden ve insanlardan da Resûl olduğu açık bir şekilde ifade buyrulmuştur.
Kur’ân-ı Kerim’de hiçbir “Melek Nebî” ve “Cin Nebî” bulunmamaktadır. Ancak Kur’ân’da Melek ve Cin Resûllerin de var olması sebebiyle buradaki Resûl kelimesi, bütün Resûllerin Nebî olmasının imkânsızlığını göstermektedir.
Bütün Resûllerin Nebî olması konusunda apaçık bir şekilde bir işaret yok Kur’ân’da. Kur’ân-ı Kerim boyunca aksini gösterecek hiçbir âyet mevcut değil.
Eğer bütün Resûllerin Nebî olduğu iddia edilecek olursa Yûsuf Suresinin 50. âyet-i kerimesi bu konuya verilecek cevaplardan biri olacaktır.
12/YÛSUF-50: Ve kâlel meliku’tûnî bih(bihî), fe lemmâ câehur resûlu kâlerci’ ilâ rabbike fes’elhu mâ bâlun nisvetillâtî katta’ne eydiyehunn(eydiyehunne), inne rabbî bi keydihinne alîm(alîmun).
Ve Melik: “Onu bana getirin.” dedi. Böylece ona, resûl (ulak, haberci) geldiği zaman Yusuf (A.S): “Efendine dön ve ellerini kesen kadınların hali (durumu) nedir, ona sor.” dedi. Muhakkak ki; Rabbim onların hilelerini en iyi bilendir.
Firavunun habercisi olan, alelâde bir kâfir haberci Kur’ân-ı Kerim’de “Resûl” adı ile zikredilmiştir. O zaman bütün Nebîlerin Resûl olması kadar tabiî bir şey olamaz. Hepsi mutlaka Resûl’dür. Ama Kur’ân’da adı geçen bütün Resûllerin aynı zamanda Nebî olması iddiası kesinlikle yanlış bir ifadedir. Burada risaletle uzaktan yakından alâkası olmayan herhangi bir haberciye, haber götüren kişi için Allahû Tealâ “Resûl” kelimesini kullanmıştır. Kim böyle bir ulağın peygamber olduğunu iddia edebilir?
Allahû Tealâ En’âm-130’da cinlerden de Resûllerin mevcut olduğunu söylüyor. Öyleyse cinlerden Nebî olması mümkün olmadığı cihetle bir defa daha Allahû Tealâ burada bütün Resûllerin Nebî olmadığını kesinleştirmiş oluyor.
Bütün devirlerde, bütün kavimlerde resûller vardır.
İşte o resûller insanlara; “Allah’a ulaşmanız lâzım. Ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi ve iradenizi Allah’a teslim etmeniz lâzım. Herşeyden evvel Allah’a ulaşmayı dilemeniz lâzım. Allah’a ulaşmayı dilemezseniz, böyle bir talebiniz olmazsa kurtulmanız mümkün değildir, gideceğiniz yer cehennemdir.” diyerek insanları uyarırlar. Ama insanların büyük kısmı onları hiçbir zaman dinlemezler.
Son Peygamber olan Hz. Muhammed (S.A.V)’den sonra kâinata bir daha peygamber gelmeyecektir. Bundan sonra gelenlerin hepsi, sadece Velî Resûl olacaktır. Nebî Resûl olması mümkün değildir. Her devirde bütün bu Resûller, kendi kavimlerine ve huzur namazının imamı olan Resûl de bütün kavimlere ve bütün kâinata bunu haber verecektir.
“Allah’a ulaşmayı dilemek asıldır ve Allah’a ulaşmayı dilemeyenin gideceği yer cehennemdir.” diyerek Yûnus Suresinin 7 ve 8. âyetleriyle ikaz edecektir. Çünkü insanlar ne yaparlarsa yapsınlar, Allah’a ulaşmayı dilemedikçe kurtuluşları söz konusu değildir.
39/ZUMER-71: Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alel kâfirîn(kâfirîne).
Kâfirler, zümre zümre cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, onun (cehennemin) kapıları açılır. Ve onun (cehennemin) bekçileri onlara derler ki: “Size, sizden (sizin aranızdan) olan resûller gelmedi mi ki, size Rabbinizin âyetlerini okusun, bugüne (buraya) geleceğinizi (söyleyerek) uyarsın? (Cehenneme gidenler) dediler ki: “Evet (geldiler).” Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.
Zumer-71, Kur’ân’daki en önemli âyetlerden bir tanesidir. Burada açık ve kesin olarak bütün insanlara, Allah’ın resûllerinin kendilerine gelip, gelmediği cehenneme giren herkese sorulmaktadır. Resûllerin, Allah’ın âyetlerini okudukları ifade edilmektedir.
Allahû Tealâ resûllerini, insanları uyarmak ve müjdelemek için göndermiştir:
6/EN’ÂM-48: Ve mâ nursilul murselîne illâ mubeşşirîne ve munzirîn(munzirîne), fe men âmene ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Biz resûlleri “uyarıcılar ve müjdeleyiciler” olmaktan başka (bir şey için) göndermeyiz. Artık kim âmenû olur (Allah’a ulaşmayı dilerse) ve ıslâh olursa (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparsa) artık onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.
Resûller, âmenû olanları müjdeleyeceklerine olmayanları da uyaracaklarına göre “Onlara Allah’ın âyetlerini okuyarak: “Ya Allah’a ulaşmayı dileyin cennetinizi hakedin ya da bilin ki gideceğiniz yer cehennemdir.” demişlerdir.
İşte Allah’ın bütün Resûlleri, her kavimde, her devirde mutlaka yaşarlar ve bu tebliğ herkese mutlaka yapılır. Çünkü bütün cehenneme girenlere bu sözün söylendiği ve cehennem bekçilerinin onlardan: “Evet geldiler.” cevabını aldığı bu âyette kesinleşmiş durumdadır. Herkese mutlaka cehennemin kapısında bu söz söylenir. Bu, cehenneme giren herkes için kesin bir duyurudur.
Allah razı olsun.
Dr. Abdulcabbar BORAN
© 2020 Kent Havadis Gazetesi Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır. Web Hosted Sparfly Digital