Hanif dîninin 3 özelliğinden bir tanesi, Vahdet; Allah’ın tekliğidir. Bizi Allah’a bağlayan yegane unsurdur. İkincisi Teslimdir; kişi hangi oranda Allah’a teslim olursa o oranda etrafındaki insanlarla barışık bir hayatı yaşar, sadece etrafındaki insanlara mutluluk huzur dolu sözler söyler, övgülerde bulunur. Yani dışındaki herkesi yüceltir. Üçüncüsü de Tevhid; Allah’a bağlı olanların oluşturacağı tek cemaati oluşturmak, birlikte yaşamayı en üst seviyede gerçekleştirmektir.
Günümüzde, teknolojinin en üst noktaya ulaştığı çağımızda ailelerle ilgili yapılan bu araştırmada ortaya çıkan sonuç da, tamamen hanif dîninin 3 temel esasına dayalıdır. Mutluluk ve huzurun adresi tektir. Stres insanların çözemedikleri dertlerin kişide birikmesi halidir. İnsanlar birtakım problemlerin, imtihanların altında ezilip, büzülüyorlar, o sıkıntıları kafalarına takıyorlar ve stres hastası oluyorlar. Halbuki eğer mutluluk kılavuzu Tevrat’ı da, İncil’i de, Kur’ân-ı Kerim’i de okuyup öğrenip yaşayabilselerdi, hayatlarına tatbik etselerdi kesinlikle bu hasta duruma düşmezlerdi. Aksine tam tersi mutluluğu yaşarlardı.
Dünya hayatını yaşayan herkes bir dünyevî beklentinin içerisindedir. Bir aileyi ele alalım. Ailede kişi eşiyle kavgalı. Bunu çözemediği zamanda hemen kendisinde bir birikim hasıl olur. Kafaya takar. Bir gün, iki gün, üç gün… Devamlı aynı şeyin kafada tekrarı şeytanın da negatif tesiriyle kişiyi gerçekten de stres hastası yapabilir. Nitekim bir söz vardır: “Çalışmayan insanın beyni, şeytanın çalışma odasıdır.”
Siz eğer Allah’ın emirlerine itaat etme, yasak ettiği fiilleri işlememe istikametinde bir davranış içerisinde değilseniz şeytan devamlı beyninizi kullanır. Bu sıkıntının kafada tekrarlanması, iblisin arka planda çalışması manasına gelir. Kişinin eşiyle problemi olabilir. Ama eğer Kur’ân-ı Kerim’e bakmış olsaydı orada eşiyle problemi olan bir peygamber görecekti. Peygamberler insanlar için bir kemal modeldir.
Bizleri yaratan Allahû Teâla, tasarrufuna aldığı peygamberlerini bile musîbetlerle, imtihan etmişse elbette bizler de bu imtihanın içerisinden geçeceğiz. Burada murad-ı ilahi nedir? Lut (A.S) nasıl sabır göstermişse, nasıl en üst seviyede Allah’a itaat ettiyse, nasıl eşiyle ilgili olan problemi onun üzerinde zerre kadar bir etki bırakmadıysa, aynı yolu izleyen herkes aynı neticeye ulaşmasıdır.
Kur’ân-ı Kerim’den bir başka örnek; Hz. İbrahim (A.S), babasıyla üst seviyede bir imtihan yaşamış. Ama babasıyla imtihan içerisinde olan Hz. İbrahim (A.S) nasıl başarıyla bu imtihandan geçebilmiş, stres noktasından kurtulabilmiş? Babası putlara tapmasına rağmen, O, Rabbine bağlanmış, teslim olmuş ve teslimiyetle o imtihanı geçmiş.
Nebîler Sultanı Peygamber Efendimiz (S.A.V) bir hadîsinde diyor ki: ‘Uyku, ölümün ikiz kardeşidir.’ Uykudaki kişi dünyevî standartlardaki şeyleri görmez, duymaz. Resûlullah (S.A.V) diyor ki: ‘İnsanlar uykudadır.’ Öyleyse uykudaki insanlar fizik ötesi, Allah’ın vermek istediği mesajları alamıyor, idrak edemiyor. Ve doğal olarak o karanlığın dizaynı içerisinde huzursuz ve mutsuz bir hayatı yaşıyor.
Aslında, tamamen stresten berî olmak huzurlu ve mutlu bir hayatı yaşamak için Resûlullah (S.A.V)’in hadîsi gayet açık: ‘Ölmeden evvel, ölünüz.’ Yani bir nevî emanet olan ruhu hayattayken sahibine (Allah’a) ulaştırınız. Bu dilek, herkesi bulunduğu yerde anında stresten berî kılacak onları mutlak surette dünya saadetinin yarısına, ahirette 3. kat cennete ulaştıracak olan bir tek dilektir.
Mutluluk bir dilektir. Bu dilek, kalben Allah’a ulaşmayı dilemektir.
Şuanda bu yazımızı okumakta olan herkese, hemen şu kısacık özeti vermek istiyorum. Stres hastası olan kişi 3 vücudun sahibidir. Birincisi; zahirî âleme ait olan fizik beden, bu insanın kabuğudur. İkincisi; berzah âlemine ait olan nefs, stresin kaynağıdır. Üçüncüsü; Allah’ın zatından üfürülen ruhtur, Allah’ın emrindedir.
Hasta olan, stresten kurtulmak isteyen, mutlu, huzurlu bir hayatı yaşamak isteyen herkesin kalben Allah’a ulaşmayı dilemesi ruhun talebine uyması lâzımdır. Kim bu talebin sahibi olursa Allahû Teâla ona garanti stressiz bir hayatı garanti ediyor.
29/ANKEBÛT-5: Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi Le âtin, ve huves semîul alîm(alîmu).
Kim Allah’a mülâki olmayı (hayattayken Allah’a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah’ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah’a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir.
Allah bir dilekle sizi ermiş evliya kılıyor. Sizi panik atak kılan, sizi stres hastalığına ulaştıran nefsin o manevî kalbindeki hastalıkların %51’ini Allah temizliyor. Kim için? Sizin için, sizin adınıza temizliyor. Ve onun mükâfatını sanki siz yapmışsınız gibi size veriyor. Bir tek dilek! Ve herkes bulunduğu yerde sadece ve sadece bu dileğin sahibi olabilir.
Bu konuyla ilgili olarak, Said-i Nursi Hazretlerinin dizelerini vermek istiyorum.
“Faniyim fani olanı istemem” Yani ‘Ya Rabbim benim nefsim bu dünya hayatını diliyor ama nefsimin hastalıklı olduğunu bildiğim için onun talebine uymam.’
“Acizim, aciz olanı istemem.” İnsanların çoğu zaman gücün kendisinde olduğunu zanneder. İblis öyle empoze eder insanlara. Burada, ‘Ben acizim, acziyetimi biliyorum’ diyor.
‘Ve ruhumu Rahmana teslim eyledim, gayri istemem.’
Öyleyse kişi hangi hastalık sahibi olursa olsun, kurtuluşu gayet basit. Kalben Allah’a ulaşmayı dileyecek. “Rabbim ben Sana ruhumu teslim etmek istiyorum.” diyecek.
Birçok insan bu hakikatin farkında değil, çünkü bugüne kadar dîn öğreticileri gerçeği bilmedikleri için ruh insana hayat veriyor zannediyorlar. Ruh vücuttan çıkınca kişi ölür, ancak ölümle insanın ruhu Allah’a ulaşır zannediyorlar. Halbuki bunlar kesinlikle doğru değil. Kur’ân-ı Kerim’de Allahû Tealâ’nın bütün dostları nasıl Allah’a dost olmuşlar. Dünya hayatını yaşarken ruhunu Allah’a ulaştırmayı diledikleri ve teslim ettikleri için Allah’a dost olmuşlar. Şuanda bir tek dilekle bu yazıyı okuyan tüm kardeşlerimizin kalben Allah’a ulaşmayı dilemeleri halinde Allah’a dost olabilirler. Allah’a dost oldukları zaman, tüm ilaçlardan öte yüzde yüz sonuca ulaştıran bir ilaç var, bir reçete var. O da; “Allah” isminin tekrarıdır. “Allah Allah Allah…” Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de Allahû Tealâ zikri, çok zikri ve daimî zikri farz kılmıştır.
73/MUZZEMMİL-8: Vezkurisme rabbike ve tebettel ileyhi tebtîlâ(tebtîlen).
Ve Rabbinin İsmi’ni zikret ve herşeyden kesilerek O’na ulaş.
33/AHZÂB-41: Yâ eyyuhâllezîne âmenûzkûrullâhe zikren kesîrâ(kesîran).
Ey âmenû olanlar! Allah’ı çok zikirle (günün yarısından fazla) zikredin.
4/Nisa-103:Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).
Namazı bitirdiğinizde; ayaktayken, otururken ve yan üzeriyken (yan üstü yatarken) Allah’ı hep zikredin! Güvenliğe kavuştuğunuzda namazı erkânıyla kılın. Çünkü; namaz, mü’minlerin üzerine, vakitleri belirlenmiş bir farz olmuştur.
Neden zikir? Çünkü 3 saat zikrederseniz 3 saat, 12 saat zikrederseniz 12 saat mutlusunuz. Diyelim ki 24 saat mutlu olmak istiyorsunuz; 24 saat zikredeceksiniz. Bırakın panik atak olmayı, bırakın insanlarla asabi bir dizayn içerisinde olmayı, tam tersi huzur ve mutlu bir hayatı Allah size bahşedecek ve sonsuz mutluluğu yaşayacaksınız. Kesinlikle bu Allah’ın garantisindedir.
Yunus Emre diyor ki:
“Hamdi şükrü Allah ile
Vasfı kulhuvallah ile
Daimî zikrullah ile
Çağırayım Mevlâm Seni”
Yunus Emre sadece ülkemiz için değil, dünyanın birçok ülkesinde insanların gönlüne taht kurmuş bir Allah dostudur. Herkes Yunus’u seviyor. Bu sevgi Allah’ın zikriyle gerçekleşen bir sevgidir. Ve yine Yunus Emre şöyle diyor:
“Allah’a aşık olan kişi
Akar gözlerinin yaşı
Pür nur olur içi dışı,
Söyler Allah deyu deyu
Açıldı gökler kapısı
Rahmet doldu hepisi
Sekiz cennetin kapısı
Söyler Allah deyu deyu”
Allah razı olsun.
© 2020 Kent Havadis Gazetesi Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır. Web Hosted Sparfly Digital