Dînde zorlama yoktur. Dînde nasihat etmek, yol göstermek vardır. Her sualin cevabı mutlaka Kur’ân-ı Kerim’de yer almıştır. Allahû Tealâ Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e: “Her şeyi açıklamak için Sana bu Kitab’ı indirdik.” buyuruyor.
16/NAHL-89: Ve yevme neb’asu fî kulli ummetin şehîden aleyhim min enfusihim ve ci’nâbike şehîden alâ hâulâ(hâulâi), ve nezzelnâ aleykel kitâbe tibyânen likulli şey’in ve huden ve rahmeten ve buşrâ lil muslimîn(muslimîne).
Ve o gün, bütün ümmetlerin içinde, onların üzerine, onların kendilerinden bir şahit beas ederiz (vazifeli kılarız). Ve seni de onların üzerine şahit olarak getirdik. Ve sana, herşeyi beyan eden (açıklayan), hidayete erdiren ve rahmet olan Kitab’ı, müslümanlara (Allah’a teslim olanlara) müjde olarak indirdik.
Ve En’âm Suresinde Allahû Tealâ: “Biz bu kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.” buyuruyor.
6/EN’ÂM-38: Ve mâ min dâbbetin fîl ardı ve lâ tâirin yatîru bi cenâhayhi illâ umemun emsâlukum, mâ farratnâ fîl kitâbi min şey’in summe ilâ rabbihim yuhşerûn(yuhşerûne).
Ve yeryüzünde yürüyen hayvanlardan ve iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa (4 ayaklı) hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki; sizin gibi ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra Rab’lerine haşrolunacaklar (olunurlar).
Kur’ân-ı Kerim’de herşey açıklandığına göre, “Dînde zorlama var mıdır?” sualinin cevabı için yine Kur’ân-ı Kerim’e bakmamız lâzım. Cevabı Kur’ân’dan bulmamız gerekir.
Allahû Tealâ Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e Gâşiye Suresinde şöyle sesleniyor:
88/GÂŞİYE-21: Fe zekkir innemâ ente muzekkir(muzekkirun).
Artık zikret (hatırlat), sen sadece müzekkirsin (hatırlatıcısın).
88/GÂŞİYE-22: Leste aleyhim bi musaytırın.
Sen onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin.
Âyetlerden bir sonuca ulaşıyoruz. Dînde hatırlatmak (öğüt vermek) vardır, ama dînde zorlama yoktur. Dînin tebliğcisi Nebîler Sultanı Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e Allah böyle emrediyor.
İnsanlar Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e, tebliğ yaparken, ulu-orta yanlış davranışlarda, sözlerde bulunuyorlar. Allahû Tealâ da onların kalbî yapılarını bildiği için, Kaf Suresinin 45. âyet-i kerimesinde Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e şöyle hitap ediyor:
50/KAF-45: Nahnu a’lemu bi mâ yekûlûne ve mâ ente aleyhim bi cebbârin fe zekkir bil kur’âni men yehâfu vaîdi.
Onların ne söylediklerini, en iyi Biz biliriz. Ve sen onların üzerine, cabbar (zorlayıcı) değilsin. Öyleyse Benim vaadimden (vaadettiğim cezadan, azaptan) korkanları Kur’ân ile ikaz et.
Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in bu konudaki görevinin, Kur’ân’la ikaz etmek insanları Allah’a davet etmek olduğu bir kere daha anlaşılıyor.
Allahû Tealâ Yûnus Suresinde şöyle buyuruyor:
10/YÛNUS-99: Ve lev şâe rabbuke le âmene men fîl ardı kulluhum cemîâ(cemîân), e fe ente tukrihun nâse hattâ yekûnu mu’minîn(mu’minîne).
Ve şâyet senin Rabbin dileseydi, yeryüzünde olan kimselerin hepsi elbette topluca îmân ederlerdi. Yoksa sen, insanları mü’min(ler) oluncaya kadar zorlayacak mısın?
10/YÛNUS-100: Ve mâ kâne li nefsin en tu’mine illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve yec’alur ricse alâllezîne lâ ya’kılûn(ya’kılûne).
Ve Allah’ın izni olmaksızın, bir kimsenin (bir nefsin) mü’min olması (mümkün) olamaz. Ve (Allah), akıl etmeyen kimselerin üzerine ceza (azap) verir.
Âyet-i kerimede, Rabbimiz’in, eğer dileseydi herkesi mü’min kılabileceği belirtiliyor. Ama Allah insanlara serbest irade vermiş. Ve serbest irade sebebiyle Allah’ın izni olmadan hiç kimsenin mü’min olması mümkün değil.
Oluşan her olay ya Allah’ın takdiri, ya da Allah’ın müsaadesiyle gerçekleşir. Oluşan bir olay, ya Allah’ın takdirindedir, yani bu olayı Allah gerçekleştirmektedir. Ya da Allah’ın müsaadesinde, başkaları o olayı gerçekleştirmektedir.
Yûnus Suresinin 100. âyet-i kerimesinde, Allah’ın izni olmadan hiç kimsenin mü’min olamayacağı zikrediliyor. Yani bir kişinin mü’min olabilmesi kendi cüz’î iradesinin talebine bağlanmıştır. O kişi bizzat Allah’a ulaşmayı dilemelidir.
Ve âyet-i kerimenin devamında Allahû Tealâ şöyle buyuruyor: “Ve yec’alur ricse alâllezîne lâ ya’kılûn: Ve (Allah), akıl etmeyen kimselerin üzerine ceza (azap) verir.”
Burada aklın kullanılması bizzat iradenin Allah’ın emrine itaat etmesine bağlıdır. İradenin devreye girdiği her noktada akıl vardır. Aklın devreye girdiği her noktada irade kesinlikle vardır. Bu âyet-i kerimede Allahû Tealâ hem iradeye, hem de akla atıfta bulunuyor.
Hem iradenin hem de aklın kullanılması mutlak surette hidayetçinin devreye girmesine bağlıdır.
2/BAKARA-38: Kulnâhbitû minhâ cemîa(cemîan), fe immâ ye’tiyennekum minnî huden fe men tebia hudâye fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Biz dedik ki: “Hepiniz oradan (aşağıya) inin. Benden size mutlaka hidayet gelecektir. O zaman kim hidayetime tâbî olursa, artık onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmazlar.”
7/A’RÂF-35: Yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).
Ey Âdemoğulları! Sizin içinizden, size âyetlerimi anlatan (kıssa eden) resûller geldiği zaman, bundan sonra kim takva sahibi olur ve nefsini ıslâh ederse (nefs tasfiyesi yaparsa), artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun olmazlar.
“Ey Âdemoğulları! Sizin içinizden, size âyetlerimi anlatan (kıssa eden) resûller geldiği zaman Kim hidayetime tâbî olursa” yani kim Allah’a ulaşmayı diler ve mürşidine, hidayetçiye, Allah’ın resûlüne tâbî olursa, artık onlara korku yoktur, onlar mahzun olmazlar.
Allahû Tealâ cüz’î iradeyi sadece insanlara ve cinlere vermiştir. Allahû Tealâ 3 asıl ve 3 de karşıt olmak üzere 6 âlem yaratmıştır. Emr âleminde melekler vardır. Allahû Tealâ meleklere de irade vermiştir ama nefs ve ruh vermemiştir. Nefs olmadığı için bir nevî hepsi irade bağlanmasındadırlar. Melekler sadece Allah’ın emrini yerine getirirler. Ruhları olmadığı için melekler Allah’ın Zat’ına ulaşmazlar. Nefs olmadığı için hiçbir günahı işlemeleri söz konusu değildir. Günahı işlettiren nefstir. Dolayısıyla meleklerin hepsi Allah’ın emrine harfiyen itaat eden varlıklardır.
Gayb âleminde cinler vardır. Cinlerde akıl, irade, nefs ve fizik beden vardır, ruh yoktur. Allahû Tealâ Âdem (A.S)’a ruh üfürdüğü zaman hem meleklere, hem cinlere: “Ona secde edin” diye emrediyor. Meleklere ve cinlere, insana secde etmeleri emri verilmesinin sebebi, onlarda ruh olmamasıdır. Allahû Tealâ Âdem (A.S)’a ruh vermiştir.
Zahirî âlemde insanlar vardır. İnsanlarda, irade, nefs, fizik beden ve ruh vardır. Dünya hayatında sadece ruh Allah’ın Zat’ına ulaşabilir. Zahirî âlemde insanların dışında hayvanlar vardır. Onların da fizik bedenleri, nefsleri vardır ama üfürülen ruhları yoktur. Hayvanlarda irade söz konusu değil. Yani kendi iradeleri ile bir emre itaat edemezler. Âyet-i kerimelerde Allahû Tealâ, Allah’a ulaşmayı dilemeyen “İnsanların hayvanlar gibi olduğunu” ifade buyuruyor. Hayvanların bir ruhu ve iradesi yok ki Allah’a ulaşmayı dilesin. Bu sebeple hayvanların İrşad kademesini görmeleri, işitmeleri ve idrak etmeleri mümkün değildir.
7/A’RÂF-179: Ve lekad zere’nâ li cehenneme kesîren minel cinni vel insi lehum kulûbun lâ yefkahûne bihâ ve lehum a’yunun lâ yubsırûne bihâ ve lehum âzânun lâ yesmeûne bihâ, ulâike kel en’âmi bel hum edallu, ulâike humul gâfilûn(gâfilûne).
Ve andolsun ki; cehennemi, insanların ve cinlerin çoğuna hazırladık (yarattık). Onların kalpleri vardır, onunla fıkıh (idrak) etmezler. Onların gözleri vardır, onunla görmezler. Onların kulakları vardır, onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir. Hatta daha çok dalâlettedirler. İşte onlar, onlar gâfillerdir.
Hidayetçinin tebliğine muhatap olduktan sonra, aklını kullanarak, iradesiyle Allah’a ulaşmayı dilemeyen, Allah’ın kendisine üfürdüğü ruh sebebiyle bu dileğin sahibi olmayan kişiler akıllarını ve iradelerini kullanmamışlardır. Geriye nefs ve fizik beden kalıyor, sadece nefs ve fizik bedenlerini kullanmaktadırlar. Hayvanların da sadece nefs ve fizik bedenleri vardır. Bu tip insanları Allahû Tealâ âyet-i kerimede hayvanlarla mukayese ediyor. “Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da dalâlettedirler.” Çünkü Allah hayvanları sorumlu kılmamıştır.
Hayvanlar bu dünya hayatı ile sınırlıdır, toprak olup gidecekler. İşte bu şekilde Allah’a bu dünya hayatında ulaşmayı dilemeyen insanlar da hayvanlar gibi toprak olmayı isteyecek. Ama olamayacaklar çünkü Allahû Tealâ onlara sorumluluk vermiştir.
Yûnus Emre Hz.leri ne diyor: “Ölenler hayvan imiş, âşıklar ölmez.”
Âşıklar Allah’a ulaşmayı dileyip, mürşidine tâbî olarak daimî zikre ulaşanlardır.
2/BAKARA-256: Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lânfisâme lehâ, vallâhu semîun alîm(alîmun).
Dînde zorlama yoktur. İrşad yolu (hidayet yolu, Allah’a ulaştıran yol), gayy yolundan (dalâlet yolundan, şeytana, cehenneme ulaştıran yoldan) açıkça (ayrılıp) ortaya çıkmıştır. Artık kim tagutu (şeytanı ve şeytana ulaştıran yolu) inkâr edip de Allah’a îmân ederse (mü’min olur, Allah’a ulaştıran yolu tercih ederse), böylece o, (Allah’tan) kopması mümkün olmayan urvetul vuskaya (sağlam bir kulba, mürşidin eline) tutunmuştur. Allah Sem’î’dir, Alîm’dir.
Allah’tan kopması mümkün olmayan urvet’ul vuskâ (sağlam kulb, mürşid) âyetleri tilavet ederek ruhun talebine uymamızı söyler. Ruhun talebine uyarak kim Allah’a ulaşmayı dilerse o tagutu inkâr etmiştir. Tagutu inkâr eden, Allah’tan kopmayan kulba, mürşide sarılır.
Tagut insan şeytanlar, cin şeytanlardır. Tagut devamlı nefsin afetlerine, hastalıklarına tesir ederek aklı ikna etmeye çalışır ve nefsin talebine uymamızı emreder. Tagutun aklı ikna etmesi halinde kişi ruhun talebine değil nefsin talebine uyarak dünya hayatını diler. Böylece işlediği şerlerden dolayı kazandığı negatif dereceler sebebiyle gideceği yer cehennem olur.
10 / YUNUS – 7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme’ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah’a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
10 / YUNUS – 8: Ulâike me’vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).
İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).
Allah razı olsun.
Dr. Abdulcabbar BORAN
© 2020 Kent Havadis Gazetesi Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır. Web Hosted Sparfly Digital