“Nefs nedir? Ruh nedir?” nefs de insanın bir vücududur, ruh da insanın bir vücududur. Genellikle bugüne kadar anlatılan dîn tatbikatı içerisinde insanlar nefs ve fizik vücut gibi hep 2 vücutlu olarak ifade edilmiş. Halbuki dînin yegâne kaynağı Kur’ân-ı Kerime baktığımız zaman sadece insan Allah tarafından bir üçlü ile yaratılmıştır.
Hicr Suresinde “salsalin” adı verilen kuru bir topraktan bir bedenle yaratılmışız.
15/HİCR-26: Ve le kad halaknel insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
Andolsun ki; Biz insanı, “hamein mesnûn olan salsalinden” (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme uğramış salsalinden) yarattık.
Şems Suresinde Allahû Tealâ: “Biz insanı bir nefsle dizayn ettik.” buyuruyor. Bu ikinci vücudumuz.
91/ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).
Ve Secde Suresinde: “Biz insana ruhumuzdan üfürdük.” Buda Allah’tan üfürülen ruh üçüncü vücudumuz.
32/SECDE-9: Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’ideh(efidete), kalîlen mâ teşkurûn(teşkurûne).
Sonra (Allah), onu dizayn etti ve onun içine (vechin, fizik vücudun içine) ruhundan üfürdü ve sizler için sem’î (işitme hassası), basar (görme hassası) ve fuad (idrak etme hassası) kıldı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.
Topraktan yaratılan fizik vücudumuz içinde yaşamakta olduğumuz bu zâhiri âleme aittir. Nefsimiz berzah âlemine aittir. Ruh da Allah’tan biz üfürülmüş. İç yapıları da birbirinden farklıdır. Fizik vücut tamamen et ve kemikten oluşan iç organlardan mücehhez, beyinle kaim, aklın kumandasında çalışan, insanın kalıbı hüviyetindedir. Ama bu fizik beden nefs ve ruhun mekânıdır. Fizik bedenin içerisinde yarım ağırlıklar kanununa göre bulunan berzah âlemine ait bir nefsimiz vardır. Nefs de başlangıç noktasında tamamen karanlıklardan müteşekkildir. Nefsin manevî kalbinde 19 tane hastalık vardır; Kin ve nefret, yalan, cehâlet, cimrilik, dedikodu, fitne ve fesat, haset, hırs, isyan, iptîlalar, kibir, küfür, mürailik, nankörlük, öfke ve gayz, vefasızlık, sabırsızlık, zan ve zulüm olmak üzere 19 tane hastalık.
Şimdi ruha geldiğimiz zaman ruh da Allah’ın emrinden ve o nefsteki afetlerin tam zıtları olan hasletler ruhta mevcuttur. Dolayısıyla birbirine zıt bir ikiz insan vücudunda yer alıyor. Ruh Allah’ı temsil ediyor. Nefs de şeytanı temsil ediyor. Ruh ve nefsi soyut olmasına rağmen somut bir misal ile canlandırmak gerekirse ruhu gündüze, nefsi de geceye benzetebiliriz.
– Evet. Ruh Allah’ın emrindendir. Muhtevasında 19 tane haslet vardır. Sevgi, îmân, doğruluk, adalet, edep, ilim, cömertlik, sekinet, itaat, sabır, kanaat, şükür, tevazu, ketumiyet, hakikat, faziletler, vefa, ihlâs ve tevhit olmak üzere 19 tane haslet ki bütün güzellikler ruhta vardır.
Dolayısıyla bütün insanlar bu üçlü ile yaratılmışlardır. Bir de Allahû Tealâ insana serbest irade vermiştir. Serbest irade; dilediğini yapabilme yetkisi, Allah’ın verdiği cüz’i irade; seçim, tercih yapabilme hakkı olarak ifade edilebilir. Fizik vücudun kumandanı akıldır. Her Fizik vücut bir fiil işlediğinde, bir ameli gerçekleştirdiğinde mutlaka amelin işlenmesinden önce karar organı akıldır. Aklın da 2 müşavirinden bir tanesi nefstir, bir tanesi de ruhtur. Şeytan nefsimizin manevî kalbindeki hastalıklara tesir etmek suretiyle devamlı aklı şerr istikamette kullanmak ister. Allah’ın temsilcisi ruh da, Allah’tan aldığı emirleri akla ulaştırmak suretiyle aklı ruh istikametinde karar almaya ikna eder.
Sonuçta akıl hangi ortamda şuurlanmışsa o istikamette yeşil ışık yakıyor. Akıl Allah’ın emirlerinin hiç yerine getirilmediği, tüm yasaklarının işlendiği bir ortamda şuurlanmışsa o zaman devamlı nefsin taleplerine evet diyecektir, kişi şerr işleyecektir.
– Aklın şuurlanması nasıl oluyor?
– İşte Allahû Tealâ bütün insanları hanif fıtratıyla yaratmıştır. Hanif fıtratıyla yaratılan insanlar hanif dînini yaşamakla mükelleftirler. Doğuştan insan bir aile ortamında dünyaya gelir. Çevresi anne babasıdır. Ve o kişinin aklının şuurlanması anne babasının kendisine öğrettikleriyle oluşuyor. Eğer anne baba Allah’ın bütün emirlerinin yerine getirildiği yasak ettiği fiillerin işlenmediği bir hayatı yaşıyorlarsa doğal olarak kendindekileri çocuğa aktaracaklardır. Kendindekileri bilgiyi ona ulaştıracaklardır.
– Aklın şuurlanmasında ailenin yönlendirmesi en temel etkendir!
– Evet, ama eğer anne baba Allahû Tealâ’nın emrilerini hiç yerine getirmiyor, yasak ettiği fiilleri de işliyorlarsa doğal olarak kendilerindeki bilgiyi de o çocuğa ulaştıracaklardır. Akıl negatif ortamda şuurlanacaktır. Bu sebeple negatif ortamda şuurlanan bir çocuk için Allahû Tealâ Zümer Suresinde kıyâmet gününde hem kendilerini hem de çocuklarını hüsrana düşürenleri ifade etmektedir.
39/ZUMER-15: Fa’budû mâ şi’tum min dûnih(dûnihi), kul innel hâsirîne ellezîne hasirû enfusehum ve ehlîhim yevmel kıyâmeh(kıyâmeti) e lâ zâlike huvel husrânul mubîn(mubînu).
Artık O’ndan başka dilediğiniz şeye tapın. De ki: “Muhakkak ki, kendilerini ve ailelerini hüsrana düşürenler, kıyâmet günü hüsrana uğrayacak olanlardır.” Bu apaçık bir hüsran değil mi?
Dolayısıyla anne-baba çok çok önemlidir. Nitekim Peygamber Efendimiz (S.A.V) diyor ki: “Her doğan çocuk hanif fıtratıyla, İslâm fıtratıyla doğar.” Yani Allah’a teslim olacak standartlarda doğar. “Ama anne baba onu yahudi, mecusi, putperest yapar.” Demek ki eğer anne baba Allah’ın emirlerini yerine getirmiyor, yasak ettiği fiilleri işliyorsa doğal olarak çocuğuna onu aktaracağı için çocuğu devamlı negatif istikamette işler yapacaktır.
Kâlû belâ gününde Halk arasında “Ne zamandan beri Müslümansınız” dendiğinde hepimizin bir cevabı var: “Kâlû belâdan beri?” Neden? Çünkü Allahû Tealâ 3 vücutla yarattığı insanı o gün huzurunda toplamış, ruhundan misâk almış; dünya hayatında Allah’a ulaşacağına dair. Fizik vücudundan ahd almış; şeytana kul olmaktan kurtulup Allah’a kul olacağına dair. Ve nefsinden yemin almış; 7 kademede tezkiye olacağına dair.
Dolayıyla çocuk “benim annem babam şirkin içindeydi, onların fiilleri sebebiyle beni azaplandıracak mısın” dememesi için Allahû Tealâ kâlû belâ gününde önlemi almış ve bizlere verdiği 3 vücut ve 3 yeminle hepimizi Kendisine bağlamıştır.
Ve Allahû Tealâ bu konuya şöyle ışık tutuyor:
31/LOKMÂN-15: Ve in câhedâke alâ en tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ ve sâhibhumâ fîd dunyâ magrûfen vettebi’ sebîle men enâbe ileyy(ileyye), summe ileyye merciukum fe unebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).
Ve bilgin olmayan bir şey hakkında, şirk koşman için seninle mücâdele ederlerse, ikisine de itaat etme! Ve dünyada onlara güzellikle sahip ol. Bana yönelenlerin (ruhunu Allah’a ulaştırmayı dileyenlerin) yoluna tâbî ol. Sonra dönüşünüz Banadır. O zaman yaptığınız şeyleri size haber vereceğim.
Dolayısıyla hiç kimse: “Benim annem babam şirkin içindeydi, onların öğretisi sebebiyle ben cehenneme gittim” diye bir mazeretin sahibi olamaz. Çünkü Allahû Tealâ kâlû belâ gününde herkesin ruhundan misâk, fizik vücudundan ahd ve nefsinden yemin almış; Allah’a teslim olacaklarına dair??. Ve bu dünya hayatında yaşarken onları bize hatırlatmak ve yeminlerini de yerine getirmek üzere de Allahû Tealâ katından hidayetçiler göndermiştir, o hidayetçiler bize âyetleri okur.
– Evet, Allahû Tealâ herkese farz kılmıştır. Çünkü bütün insanlar için Allah’ın seçtiği dîn hanif dîni ve herkesi de hanif fıtratı ile yaratmıştır. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’de: “Herkes hanif fıtratıyla dünyaya gelir ama anne baba onu yanlış istikamete sevk eder.” buyuruyor.
– Konumuza dönecek olursak nefsimiz, fizik bedenimiz ve ruhumuz; 3 vücudumuz var, onların Allah’a teslim olacağına dair Allah’ın emirleri var. Ruhun Allah’a ulaşmasından başlayacak olursak, ama halk arasında da bir inanış var “Ruh vücuttan çıkarsa kişi ölür” diyorlar.
– Gerçekten az evvel de ifade ettiğim gibi nasıl insanoğlu anne babasından yanlış bir şekilde eğitilebiliyorsa çevredeki insanlardan da yanlış bilgiler kendisine ulaşabilir. Böyle olunca Kur’ân’a ters düşen hurafeler, bid’atlerle insan dîni yaşamaya kalkarsa hiçbir zaman kurtuluşa ulaşamaz. İşte ifade ettiğiniz “ruh insana hayat verir, ruh vücuttan çıkınca kişi ölür, ancak ölümle insan ruhu Allah’a ulaşır, hayattayken insan ruhunun Allah’a ulaşması yoktur” bunlar yanlış inançlardır, bir bid’attır. Doğrusu nedir? Doğrusu Kur’ân-ı Kerim’de zikredildiği gibidir.
Tek tek bu söylediklerimizi Kur’ân âyetleri ile karşılaştıralım.
(Devamı bir sonraki yazıda…)
Dr. Abdulcabbar BORAN
© 2020 Kent Havadis Gazetesi Tüm hakkı saklıdır. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır. Web Hosted Sparfly Digital